Herkese merhabalar. Çizgi Pijamalı Çocuk filminin incelemesiyle karşınızdayım. Öncelikle söylemek isterim ki 2008 yapım bu filmi daha önce izlemediğim için biraz tatsız hissediyorum. Keşke daha erken davransaydım dediğim, beni çok etkileyen bir filmdi. Filmin konusunun gerçekliklerden yola çıktığını da göz önünde bulundurursak son derece sarsıcıydı.
Konusuna ufak bir giriş yaparsak;
Film İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Nazi Almanya’sında geçmekte. Terfi etmiş bir askerin, eşi ve iki çocuğuyla beraber yeni görevi için Berlin’den taşınmasıyla başlayan film, geçmişte Nazilerin Yahudilere olan düşmanlığını gözler önüne seriyor.
Askerin her şeyden habersiz, sekiz yaşındaki oğlu Bruno, odasının camından görünen yeri gizlice keşfe çıkar ve tel çitlerin arka tarafında karşılaştığı Shmuel ile arkadaş olur. Ancak bir sorun vardır; Shmuel bir Yahudi’dir ve Bruno’nun Yahudilerle konuşmaması gerekmektedir.
Film boyunca beni etkileyen şeylerden biri, ortada iki tane sekiz yaşında çocuk varken ikisinin de birbirlerinden çok farklı hayatlara sahip olması ve hatta bir çocuğun yaşadığı koşullara mecbur bırakılmasıydı.
Bruno istediği zaman oyun oynayabiliyor, ailesiyle vakit geçirebiliyor ve hatta canının istediği an çikolata yiyebiliyorken, Shmuel’in bir parça yiyecek bulamıyor olması ve bir şey yerken yakalandığı için dövülmesi beni derinden sarsmıştı.
Beni en çok etkileyen sahnelerden bir tanesi de; Ralf’ın oğlu Bruno ile konuşurken pijamalı olan herkesin insan bile olmadığını söylediği andı. O an Ralf’a son derece sinirlenmiştim.
Yahudilere sadece düşman gözüyle bakılmıyordu. Onların gözünde Yahudiler, düşman olmanın yanı sıra insan bile olmayan tuhaf yaratıklardı.
Oyunculardan söz etmem gerekirse;
İlk olarak çocuk oyuculara öncelik vermem gerektiğini düşünüyorum. Bruno karakterini canlandıran Asa Butterfield ve Scmuel karakterini canlandıran Jack Scanlon muhteşem birer performans sergilemişler. Şimdilerde yirmilerinin başında olan iki oyuncu da açıkçası bu filmle birlikte oyunculuk kariyerlerinin ilk satırlarını çok güçlü doldurmuşlar.
Evin babasını yani Ralf karakterini canlandıran David Thewlis öyle güzel oynamış ki film boyunca kendisine sinir olduğumu söyleyebilirim. Karşıt düşüncede olan karısına karşı tavırları olsun, evlerinde çalışan Yahudi hizmetliye bağırışları olsun içimde ufak çaplı sinir krizleri uyandırdı. Son olarak da değinmek istediğim “Elsa” yani anne karakteri var. Elsa filmin başlarında ön yargılı olduğum bir karakterdi ancak Vera Farmiga şahane oyunculuğuyla tüm ön yargımı yok etti. Filmin son dakikalarında gösterdiği performansla ben de Elsa ile beraber ağladım.
“Çizgi Pijamalı Çocuk” ile sizinle ilk kez buluşmuş oldum. Ben Elif Saatcı, bir yeni yazımda görüşmek üzere 🙂